11 Temmuz 2012 Çarşamba

TÜRKİYE'NİN DEMOGRAFİK YAPISI VE GELECEĞİ, 2010-2050



Bir ülkedeki nüfusun sosyal, demografik ve ekonomik niteliklerine ilişkin bilgi derlemesini sağlayan nüfus sayımları, araştırmalar ve idari kayıtlardan elde edilen istatistikler, toplumun ihtiyaçlarını karşılama ve hayatlarını daha iyi hale getirmeye yönelik politika ve planların oluşturulmasında en önemli unsurdur. Politika ve planların yürütülmesinde; nüfusun günümüz ve gelecekteki demografik yapısı, gençler, üreme sağlığı, göç, yaşlanan nüfus ve aile planlamasına yönelik konularda sağlıklı verilerin elde edilmesi büyük önem taşımaktadır.

İlki 1987 yılında olmak üzere, her yıl 11 Temmuz tarihinde, nüfusun önemli konularını ele alan bir tema ile “Dünya Nüfus Günü” kutlanmaktadır. Bu yıl dünyada işlenen ana tema “Üreme Sağlığı Hizmetlerine Tam Erişim” olarak belirlenmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu, 2012 yılından itibaren özel günlerde, günün önemine atfen yayın veya haber bülteni çıkarmaya başlamıştır. Dünya Nüfus Günü’ne özel hazırlanan bu bülten ile Türkiye’nin mevcut ve gelecekteki nüfus ve demografik yapısı ile üreme sağlığına yönelik hazırlanan bilgiler sunulmaktadır.

Haber bülteninde ve ek tablolarda yer alan Türkiye rakamları ulusal nüfus projeksiyonlarına, diğer ülkelerin rakamları ise Birleşmiş Milletlerin tahminlerine dayalı olarak verilmiştir. Ayrıca üreme sağlığı konusunda, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 5 yılda bir gerçekleştirilen Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’nın sonuçlarına da yer verilmiştir.

Türkiye nüfusunun 2050 yılında 94,6 milyon olması bekleniyor

2011 yıl ortası nüfus tahminlerine göre dünya nüfusu yaklaşık 6 milyar 974 milyon kişidir. Nüfus büyüklüğüne göre ülke sıralamasının ilk sıralarında Çin Halk Cumhuriyeti (1 milyar 348 milyon kişi), Hindistan (1 milyar 242 milyon kişi) ve Amerika Birleşik Devletleri (313 milyon kişi) yer almaktadır. Dünya nüfusunun yüzde 1,1’ini oluşturan Türkiye nüfusu (74 milyon kişi), 187 ülke arasında 18. sırada yer almaktadır.

2050 yılı nüfus tahminlerine göre dünya nüfusu 9 milyarı aşacaktır. 2050 yılında Hindistan’ın 1 milyar 692 milyon kişi ile en fazla nüfusa sahip ülke olması beklenmektedir. Nüfus büyüklüğü bakımından Hindistan’ı sırasıyla Çin Halk Cumhuriyeti (1 milyar 295 milyon kişi) ve Amerika Birleşik Devletleri (403 milyon kişi) izleyecektir. Nüfusu 2050 yılında 94 milyon 585 bin kişi olarak tahmin edilen Türkiye’nin 187 ülke arasında 19. sırada yer alması beklenmektedir.

Nüfus artış hızımız düşmeye devam ediyor

2010-2015 dönemi tahminlerine göre dünya nüfusunun artış hızı yüzde 1,1’dir. Bu dönemde, nüfus artış hızının en yüksek olduğu ülkeler arasında Nijer (yüzde 3,5), Afganistan (yüzde 3,1) ve Yemen (yüzde 3) bulunmaktadır. Nüfus artış hızının en düşük olduğu ülkeler arasında ise Almanya ve Romanya (yüzde -0,2), Ukrayna (yüzde -0,6), Bulgaristan (yüzde -0,7) bulunmaktadır. Bu dönemde Türkiye’nin nüfus artış hızı yüzde 1,3 olup 187 ülke arasında 92. sırada yer almaktadır.

2045-2050 döneminde ise dünya nüfusunun artış hızının yüzde 0,4 olması beklenmektedir. Bu dönemde, nüfus artış hızının en yüksek olacağı tahmin edilen ülkeler arasında Zambiya (yüzde 3), Nijer (yüzde 2,7) ve Somali (yüzde 2,6) bulunmaktadır. Nüfus artış hızının en düşük olacağı tahmin edilen ülkeler arasında ise Çin Halk Cumhuriyeti ve Portekiz (yüzde -0,6), Bosna-Hersek (yüzde -1) yer almaktadır. Bu dönemde Türkiye’nin nüfus artış hızının yüzde 0,2 ile 187 ülke arasında 109. sırada yer alacağı tahmin edilmektedir.

Türkiye’nin 2050’lerde ortanca yaşının 40 olması bekleniyor

Ortanca (medyan) yaş, nüfusu oluşturan kişilerin yaşları, küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan kişinin yaşını ifade etmektedir. Buna göre nüfusun yarısı bu yaştan küçük, diğer yarısı da bu yaştan büyüktür. Ortanca yaşın ileri yaşlarda bir değer alması, o ülkenin daha yaşlı bir nüfusa sahip olduğunu göstermektedir. Ortanca yaşın genç yaş grubunda olması, o ülkedeki çocuk ve genç nüfusunun fazla olduğunu göstermektedir. 2010 yılı tahminlerine göre dünya nüfusunun ortanca yaşı 29,2’dir. Ortanca yaşın en yüksek olduğu, diğer bir ifade ile en yaşlı nüfusa sahip ülkeler arasında Japonya (44,7 yaş), Almanya (44,3 yaş) ve İtalya (43,2 yaş) yer almaktadır. Ortanca yaşın en düşük olduğu ülkeler arasında ise Afganistan (16,6 yaş), Mali (16,3 yaş) ve Nijer (15,5 yaş) bulunmaktadır. Ortanca yaşı 28,9 olan Türkiye, 186 ülke arasında 80. sırada yer almaktadır.

2050 yılında dünya nüfusunun ortanca yaşının 38 olacağı tahmin edilmektedir. Ortanca yaşın en yüksek olacağı tahmin edilen ülkeler arasında Bosna-Hersek (53,2 yaş), Japonya (52,3 yaş) ve Portekiz (52,1 yaş) yer almaktadır. Ortanca yaşın en düşük olacağı tahmin edilen ülkeler arasında ise Nijer ve Malavi (19,6 yaş), Zambiya (17,9 yaş) bulunmaktadır. 2050 yılında ortanca yaşı 40,2 olarak tahmin edilen Türkiye’nin 186 ülke arasında 89. sırada yer alması beklenmektedir.

Ülkemizde kaba doğum hızı 2050’lerde binde 11,5’e düşüyor

Genellikle 1.000 nüfus başına düşen doğum sayısı olarak ifade edilen kaba doğum hızı, 2010-2015 dönemi tahminlerine göre dünyada binde 19,2’dir. Kaba doğum hızının en yüksek olduğu ülkeler arasında Nijer (binde 47,7), Zambiya (binde 46,5) ve Mali (binde 45) yer almaktadır. Kaba doğum hızının en düşük olduğu ülkeler arasında ise Almanya (binde 8,7), Japonya (binde 8,5) ve Bosna-Hersek (binde 8,2) bulunmaktadır. Kaba doğum hızı binde 17 olan Türkiye, 186 ülke arasında 109. sırada yer almaktadır.

2045-2050 dönemi tahminlerine göre dünyada kaba doğum hızının binde 14,2 olması beklenmektedir. Bu dönemde, kaba doğum hızının en yüksek olacağı tahmin edilen ülkeler arasında Zambiya (binde 36,9), Somali (binde 33,6) ve Malavi (binde 33,2) bulunmaktadır. Bu dönemde kaba doğum hızının en düşük olacağı varsayılan ülkeler arasında ise Portekiz (binde 7,9), Bosna-Hersek (binde 7,4) ve Katar (binde 6,2) bulunmaktadır. Kaba doğum hızı binde 11,5 olarak tahmin edilen Türkiye’nin, 186 ülke arasında 106. sırada yer alması beklenmektedir.

Ülkemizde toplam doğurganlık hızının 2050’lerde 1,8 olması bekleniyor

Toplam doğurganlık hızı; bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca (15-49 yaşları arasında) yaşayacağı ve belirli yaşa özel doğurganlık hızını takip edeceği varsayımı altında ortalama doğurabileceği canlı çocuk sayısıdır. Bu değerin 2,1’in altına düşmesi, nüfusun kendisini yenileyememesi anlamına gelmektedir.

2010-2015 dönemi tahminlerine göre dünyada kadın başına düşen ortalama çocuk sayısı 2,5’dir. Toplam doğurganlık hızının en yüksek olduğu ülkeler arasında Nijer (6,9), Somali (6,3) ve Afganistan (6) yer almaktadır. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu ülkeler arasında ise Japonya ve Avusturya (1,4), Bosna-Hersek (1,1) bulunmaktadır. Toplam doğurganlık hızı 2,1 olan Türkiye, 186 ülke arasında 114. sırada yer almaktadır.

2045-2050 dönemi tahminlerine göre dünyada kadın başına düşen ortalama çocuk sayısının 2,2 olması beklenmektedir. Bu dönemde toplam doğurganlık hızının en yüksek olacağı varsayılan ülkeler arasında Zambiya (4,5), Somali (4,4) ve Nijer (4,2) gelmektedir. Toplam doğurganlık hızının en düşük olacağı ülkeler arasında ise Fas (1,7), İran (1,6) ve Umman’ın (1,5) bulunacağı tahmin edilmektedir. Bu dönemde, toplam doğurganlık hızının 1,8 olacağı tahmin edilen Türkiye’nin, 186 ülke arasında 126. sırada yer alması beklenmektedir.

Ülkemizde kaba ölüm hızının 2050’lerde binde 9,7’ye yükselmesi bekleniyor

Genellikle 1.000 nüfus başına düşen ölüm sayısı olarak ifade edilen kaba ölüm hızı, 2010-2015 dönemi tahminlerine göre dünyada binde 8,2’dir. Kaba ölüm hızının en yüksek olduğu ülkeler arasında Ukrayna (binde 16,2), Çad (binde 15,5) ve Bulgaristan (binde 15,2) yer almaktadır. Kaba ölüm hızının en düşük olduğu ülkeler arasında ise Bahreyn (binde 2,8), Katar (binde 1,5) ve Birleşik Arap Emirlikleri (binde 1,4) bulunmaktadır. Kaba ölüm hızı binde 6,3 olan Türkiye, 186 ülke arasında 128. sırada yer almaktadır.

2045-2050 dönemi tahminlerine göre dünyada kaba ölüm hızının binde 9,9 olması beklenmektedir. Bu dönemde, kaba ölüm hızının en yüksek olacağı tahmin edilen ülkeler arasında Bosna-Hersek (binde 16,7), Bulgaristan (binde 16,6) ve Ukrayna (binde 16) bulunmaktadır. Bu dönemde kaba ölüm hızının en düşük olacağı tahmin edilen ülkeler arasında ise Irak (binde 4,4), Filistin ve Yemen (binde 4,1) yer almaktadır. Kaba ölüm hızı binde 9,7 olarak tahmin edilen Türkiye’nin, 186 ülke arasında 83. sırada yer alması beklenmektedir.

Ülkemizde bebek ölüm hızı 2050’lerde binde 5,3’e düşüyor

Bebek ölüm hızı, belli bir yıl içindeki her 1.000 canlı doğan bebek için bir yaşını doldurmadan ölen bebek sayısıdır. 2010-2015 dönemi tahminlerine göre dünyada bebek ölüm hızı binde 41,8’dir. Bebek ölüm hızının en yüksek olduğu ülkeler arasında Afganistan (binde 124,5), Çad (binde 123,9) ve Somali (binde 100) bulunmaktadır. Bebek ölüm hızının en düşük olduğu ülkeler arasında ise Japonya (binde 2,6), Lüksemburg (binde 2,3) ve Singapur (binde 1,9) bulunmaktadır. Bebek ölüm hızı binde 12,2 olan Türkiye, 186 ülke arasında 120. sırada yer almaktadır.

2045-2050 dönemi tahminlerine göre dünyada bebek ölüm hızının binde 23,4 olması beklenmektedir. Bu dönemde, bebek ölüm hızının en yüksek olacağı tahmin edilen ülkeler arasında Afganistan (binde 66,6), Çad (binde 59) ve Somali (binde 48,1) bulunmaktadır. Bu dönemde bebek ölüm hızının en düşük olacağı tahmin edilen ülkeler arasında ise İsrail (binde 2), İzlanda ve Singapur (binde 1,9) yer almaktadır. Bebek ölüm hızı binde 5,3 olarak tahmin edilen Türkiye’nin, 186 ülke arasında 133. sırada yer alması beklenmektedir.

Ülkemizde doğuşta beklenen yaşam süresi 2050’lerde 79 yıla çıkıyor

Doğuşta beklenen yaşam süresi, yeni doğmuş bir bireyin yaşamı boyunca belirli bir dönemdeki yaşa özel ölümlülük hızlarına maruz kalması durumunda yaşaması beklenen ortalama yıl sayısıdır.

2010-2015 dönemi tahminlerine göre dünyada doğuşta beklenen yaşam süresi 69 yıldır. Doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu ülkeler arasında Japonya (83,7 yıl), Avustralya (82,1 yıl), İtalya (82 yıl) ve İsveç (81,7 yıl) bulunmaktadır. Doğuşta beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu ülkeler arasında ise Mozambik (51 yıl), Afganistan (49,3 yıl) ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti (48,9 yıl) bulunmaktadır. Doğuşta beklenen yaşam süresi 74,6 yıl olan Türkiye, 186 ülke arasında 75. sırada yer almaktadır.

2045-2050 dönemi tahminlerine göre dünyada doğuşta beklenen yaşam süresinin 76 yıl olması beklenmektedir. Bu dönemde, doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olacağı varsayılan ülkeler arasında Japonya (87,4 yıl), İsviçre ve Avustralya (86 yıl) gelmektedir. Bu dönemde doğuşta beklenen yaşam süresinin en düşük olacağı tahmin edilen ülkeler arasında ise Çad (63,2 yıl), Afganistan (62,8 yıl) ve Lesoto (58 yıl) yer almaktadır. Doğuşta beklenen yaşam süresi 78,5 yıl olarak tahmin edilen Türkiye’nin, 186 ülke arasında 99. sırada yer alması beklenmektedir.

Üreme sağlığı hizmetlerinden yararlanan anne ve bebek sayısı artıyor

Anne ve çocuk sağlığına yönelik hizmetlerin kullanımına ilişkin olarak, özellikle doğum öncesi bakım, doğum ve doğum sonrası bakım hizmetlerinde önemli gelişmeler kaydedilmiştir.

Kadınların yüzde 90’ı doğum öncesi bakımı doktordan alıyor

1993 yılında, kadınların yüzde 62’si doğumlarında en az bir kez sağlık personelinden (doktor, hemşire/ebe) doğum öncesi bakım alırken bu oran 2008 yılında yüzde 90’a yükselmiştir. Bu oran, 1998 yılında yüzde 68, 2003 yılında ise yüzde 81’dir.

Doğum öncesi bakım, anne yaşı genç olan kadınlarda daha yüksektir. 2008 yılında anne yaşı genç olan kadınların yüzde 93’ü, 35 yaş ve üzeri kadınların yüzde 86’sı doğum öncesi bakım almıştır. Ayrıca, kadınların eğitim düzeyi arttıkça doğum öncesi bakım alanların da oranı artmaktadır. Eğitimi olmayan kadınların yüzde 78’i, lise ve üzeri eğitime sahip olan kadınların ise yüzde 99’u doğum öncesi bakım almaktadır.

Kadınların yüzde 90’ı doğumlarını bir sağlık kuruluşunda gerçekleştiriyor

1993 yılında, kadınların yüzde 60’ı doğumlarını bir sağlık kuruluşunda gerçekleştirmekte iken 2008 yılında bu oran yüzde 90’a yükselmiştir. Doğumlarını bir sağlık kuruluşunda gerçekleştiren kadınların oranı 1998 yılında yüzde 73, 2003 yılında ise yüzde 78’dir. 2008 yılında, kentsel yerleşim yerlerinde doğumların yüzde 94’ü, kırsal yerleşim yerlerinde ise yüzde 79’u bir sağlık kuruluşunda gerçekleşmiştir.

Doğumların yüzde 91’i eğitimli sağlık personelinin yardımı ile gerçekleşiyor

1993 yılında, doğumların yüzde 76’sı eğitimli sağlık personelinin yardımı ile gerçekleştirilmekte iken bu oran 2008 yılında yüzde 91’e yükselmiştir. Sağlık personeli yardımıyla gerçekleştirilen doğumların oranı 1998 yılında yüzde 81, 2003 yılında ise yüzde 83’tür.

2008 yılında, doğumların yüzde 64’ü doktor, yüzde 27’si ise hemşire/ebe tarafından yapılmıştır. Kentsel yerleşim yerlerinde, doğumların yüzde 96’sı sağlık personeli yardımı ile yapılırken, kırsal yerleşim yerlerinde ise bu oran yüzde 80’dir.

Kadınların sezaryen ile doğum yapmaları giderek artıyor

Türkiye’de sezaryen ile doğum oldukça yaygındır. 2008 yılında doğumların yüzde 37’si sezaryen ile yapılmıştır. Bu oran 1993 yılında yüzde 8, 1998 yılında yüzde 14, 2003 yılında ise yüzde 21’dir.

Sezaryen ile doğum yapma oranı annenin yaşıyla birlikte artmaktadır. Sezaryen ile doğum, 2008 yılında kentsel yerleşim yerlerinde yüzde 42 iken, kırsal yerleşim yerlerinde yüzde 24’tür. Eğitimi olmayan kadınların sezaryen ile doğum yapma oranı yüzde 19 iken lise ve üzeri eğitime sahip olan kadınların sezaryen ile doğum yapma oranı yüzde 60’dır.

Kadınların yüzde 82’si doğum sonrası bakımı sağlık personelinden alıyor

Kadınların yüzde 82’si doğum sonrası ilk bakımını sağlık personelinden (doktor, hemşire/ebe) almıştır. Doğum sonrası anne ve bebek bakımı, doğumun sağlık kuruluşlarında gerçekleştirilme oranıyla ilişkili olarak artmaktadır.

Bebeklerin doğumdan itibaren sağlık kontrollerinin yapılması bebek ölümlerinin önlenmesi açısından önemlidir. Türkiye’de bebeklerin yaklaşık yüzde 90’ı sağlık personelinden bakım almakta olup bu bebeklerin yüzde 67’sinin sağlık kontrolü doğumdan sonraki dört saat içinde yapılmaktadır.

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Hanehalkı Yurtiçi Turizm Araştırması, 4.Dönem 2011

 Hanehalkı Yurtiçi Turizm Araştırması ile yurtiçinde seyahate çıkan vatandaş ve yabancıların profili, gezi karakteristikleri ve yurtiçi turizm harcamasının tahmin edilmesi amaçlanmıştır. Araştırma, en az on iki ay süre ile Türkiye’de ikamet eden vatandaş ve yabancı ziyaretçilere uygulanmıştır. 15 yaşından küçük hanehalkı fertlerinin yalnız başına yaptıkları seyahatler ve on iki aydan az süre ile Türkiye’de ikamet eden hanehalkı fertleri, anket kapsamı dışında tutulmuştur. Araştırmada, tüm seyahat bilgileri ve seyahat ile ilgili yapılan harcamalar alınmıştır.

2009 yılından beri üçer aylık dönemler halinde uygulanan araştırmanın, 2011 yılı IV. Dönemine ait sonuçlarına bu haber bülteninde yer verilmiştir.

Yurtiçinde ikamet edenler, bir ve daha fazla gecelemeli 13 milyon 377 bin seyahat gerçekleştirmiştir.


2011 yılı IV. Döneminde yurtiçinde ikamet edenlerin bir ve daha fazla geceleme kaydı ile yaptıkları toplam seyahat sayısı 13 milyon 377 bin’dir. Seyahate çıkış amacı olarak birinci sırada % 77,1 ile “Yakınları ziyaret”, ikinci sırada % 8,4 ile “Gezi, eğlence, tatil”, üçüncü sırada ise % 7,7 ile ”Sağlık” amacıyla yapılan seyahatler gelmektedir.

Bir ve daha fazla geceleyenlerin, seyahat ve geceleme sayısı ile harcamaları, 2010-2011
2011 yılı IV. Döneminde bir ve daha fazla geceleme kaydı ile seyahate çıkanlar, 84 milyon 975 bin geceleme yapmışlardır. Bu dönemde ortalama geceleme sayısı 6,4 gece olup, seyahat başına yapılan ortalama harcama ise 216 TL’dir.

Seyahate çıkanlar, 2 milyar 883 milyon 252 bin TL harcamışlardır.


Seyahat edenler, seyahat harcamalarını kişisel veya paket tur harcamaları şeklinde yapmaktadır. Anket sonuçlarına göre, 2011 yılı IV. Döneminde yurtiçi turizm harcamasının % 97,8’ini (2 milyar 818 milyon 382 bin TL) kişisel, % 2,2’sini (64 milyon 870 bin TL) ise paket tur harcamaları oluşturmaktadır.

Bu konuyla ilgili bir sonraki haber bülteninin yayımlama tarihi 29.08.2012’dir.

18 Mayıs 2012 Cuma

İstatistiklerle Gençlik 2011


7 Mayıs 2012 Pazartesi

Bağ alanları, 1980 yılında 820 bin hektarken 1990 yılında 580 bin hektara, 2000 yılında ise 535 bin hektara düştü.



Dünyadaki bağ alanlarının yüzde 6,3'üne sahip olan ve kuru üzüm ihracatında dünyada ilk sırada yer alan Türkiye için üzüm, ekonomik açıdan en önemli tarım ürünleri arasında yer alıyor.
TBMM Araştırma Merkezi, Türkiye'de ve dünyada üzüm sektörünü araştırdı.

Araştırmaya göre, sayısal olarak sahip olduğu potansiyele uygun ekoloji ve zengin asma genetik kaynakları, üzüm üretimi ve ihracatında en avantajlı ülkeler arasında olan Türkiye, bu konuda önemli ihracat geliri elde etme potansiyeli de taşıyor.

Bağ alanları, 1970'lerden bugüne, dünyaya paralel olarak Türkiye'de de azaldı, 1980 yılında 820 bin hektarken 1990 yılında 580 bin hektara, 2000 yılında ise 535 bin hektara düştü.
Türkiye bugün en çok bağ alanına sahip olan ülkeler arasında 5. sırada yer alırken, bağ alanları Türkiye'deki tarım alanlarının yüzde 2'sini oluşturuyor. Üzüm üretim miktarı toplam meyve üretiminin içerisinde yüzde 30'luk önemli bir paya sahip.

2009 yılında tüm dünyada toplam 67,5 milyon ton üzüm üretimi gerçekleştirilirken, Türkiye 4,2 milyon tonluk üzüm üretimi ile dünyadaki üretimin yüzde 6,3'ünü gerçekleştirdi ve en çok üzüm üreten 6. ülke oldu.

Türkiye'deki üzüm üretimi, 1990-2004 yılları arasında ortalama 3,5 milyon ton, 2005'de 3,85 milyon ton, 2010 yılında ise 4,25 milyon tona ulaştı. Araştırmada, öne çıkan unsurlar şöyle:
"Türkiye'de 2009 yılında bir hektar alanda ortalama 8,9 ton üzüm üretildi. Türkiye bu rakamla dünya ortalaması ile aynı düzeyde olurken, Türkiye'de verimliliğin yüksek olmaması, tarım teknolojilerinin iyi kullanılmaması; sulamanın yetersiz olması verimliliği etkileyen faktörler. Buna karşılık, Türkiye'deki üzüm üretimi önceki yıllara göre daha verimli gerçekleştiriliyor.

Birim bağ alanında gerçekleştirilen üzüm üretimi, 1990 yılında 7,3 ton iken, bu rakam 2000 yılında 7,9 tona, 2010 yılında ise 8,9 tona yükseldi.

Dünya yıllık üzüm üretiminin yaklaşık yüzde 84'ü şarap ve üzüm suyu, yüzde 11'i sofralık ve yüzde 5'i de kurutmalık üzüm olarak değerlendiriliyor. Türkiye'de üretilen üzümlerin büyük bölümü, sofralık üzüm olarak değerlendiriliyor. 2010 yılı itibariyle üretilen üzümlerin yüzde 52,8'lik bölümü sofralık üzüm olarak kullanılırken, yüzde 36,2'lik bölümü kurutmalık üzüm, yüzde 10,8'lik bölümü ise şarap üretiminde kullanıldı.

Türkiye'nin üzüm ihracatı, 1990 yılında 15 bin ton iken, 2000 yılında 64 bin tona, 2008 yılında ise 202 bin tona yükseldi. İhracat miktarındaki artışa paralel olarak Türkiye'nin dünyada en çok üzüm ihraç eden ülkeler sıralamasındaki yeri de yükseldi. 1990 yılında en çok üzüm ihraç eden 11. ülke olan Türkiye, 2009 yılında 6. sıraya yükseldi."

Türkiye, çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde ise ABD'nin ardından ikinci sırada yer alıyor ve dünyadaki üretimin üçte birini gerçekleştiriyor.

Kaynak: AA

27 Nisan 2012 Cuma

Turizm geliri geçen yılın aynı dönemine göre % 9,7 azaldı


Ocak, Şubat ve Mart aylarından oluşan I. Dönemde turizm geliri, geçen yılın aynı dönemine göre % 9,7 azalarak 2 799 744 250 $ oldu. Turizm gelirinin % 72’si yabancı ziyaretçilerden, % 28’i ise yurt dışında ikamet eden vatandaş ziyaretçilerden elde edilmiştir.


Ziyaretçiler, seyahatlerini kişisel veya paket tur ile gerçekleştirmektedir. Bu dönemde yapılan harcamaların 2 497 453 236 $’ını kişisel, 302 291 014 $’ını ise paket tur oluşturmaktadır.


2012 I. Dönemde kişi başına ortalama harcama 664 $’dır. Bu dönemde yabancıların ortalama harcaması 594 $, yurtdışında ikamet eden vatandaş ziyaretçilerin ortalama harcaması ise         943 $’dır.

Ziyaretçi sayısı geçen yılın aynı dönemine göre % 4,1 azaldı
2012 yılı I. Dönemde ülkemizden çıkış yapan ziyaretçi sayısı 4 219 161 kişidir. 
Bunun 3 374 732 kişisini yabancı, 844 429 kişisini ise yurt dışında ikamet eden vatandaşlar oluşturmaktadır.

Turizm gideri geçen yılın aynı dönemine göre % 36,6 azaldı
Yurt içinde ikamet edip başka ülkeleri ziyaret eden vatandaşlarımızın harcamalarından oluşan turizm gideri, geçen yılın aynı dönemine göre % 36,6 azalarak 759 092 463 $ olmuştur. Bunun 739 715 476 $’ı kişisel, 19 376 987 $’ı ise paket tur harcamalarıdır. Yurt dışını ziyaret eden       1 263 166 vatandaşın kişi başı ortalama harcaması 601 $’dır.


19 Nisan 2012 Perşembe

Bir romantik 2008 projesi : WİNESHOP

2008 yılında  hazırladığım  fazla romantik bir proje. Veriler 2008 yılına  aittir. 
Şakir Akışık


“Birleşik Anadolu Şarap Üreticileri Platformu” WİNESHOP  projesi

 Tanımı:
Şarap tadımı-lansmanı-seminerleri vs.. de yapılabilecek, mini yemek noktaları ile birlikte kurgulanmış, zevkli  zaman geçirilebilecek, toptan - perakende ve kadeh şarap ağırlıklı alkollü içkiler satış ve sunum mağazası

Amaç:
Organize perakende sektörüne, şarap üreticilerinin bizzat kendi perakende şirketleri ile katılarak zincir mağazaların anormal talepleri karşısında alternatif ve maliyeti daha düşük seçenek yaratmak.

Türkiye’nin tamamına yayılarak bir zincir olmak suretiyle toptan ve perakende şarap satışını gerçekleştirecek yeni bir kanal yaratmak.

İçerik:
  • Minumum 350 m2 ve üzeri bir mağaza da şarap üreticilerine kendi şaraplarını sergileyebilecekleri 15-20 ve/ya üzeri bir M2 alan tahsis edilecektir.
  • Orta alan tüm şarap üreticilerinin ve tüketicilerin kullanacağı oturma alanı olacaktır. Bu mekan aynı zaman da Şarap üreticilerinin tadım, tanıtım, lansman, relansman,  etkinlik ve toplantı alanı olacaktır.
  • Kimi bölgelerde, depo/ofis kurmamış şarap üreticilerinin satıcıları için telefon, faks, wireless vb donanımları ile kurulmuş mini business toplantı  odaları yapılacak ve  şarap üreticilerine  hizmet verecek  ortamlar yaratılacaktır.
  • Koli bazında ve şişe bazında birlikte satış yapılacaktır.
  • Haftanın şarapları” bölümünde yapılacak kampanyalar ile  toptan satış  teşvik edilecektir.
  • Mevsimine göre şarap satışını perakende ve toptan olarak artıracak
  • Roze Şarap Haftası
  • Beyaz/ Kırmızı Şarap Haftası
  • Cabernet Sauvignon Haftası
  •   Ekolojik Şarap Haftası
  • vb etkinlikler düzenlenecektir.

  • Wineshop mekanları belirlenirken on trade noktaların yoğunluğu gözetilecek(Beyoğlu İstanbul, Boğaz hattı İstanbul, Bagdat caddesi İstanbul, Kordon İzmir, Kemer, Kundu Antalya, Sakarya, Tunalı Hilmi Ankara vb) ve bulunulan bölgedeki tüm on trade mekanlara  indirim ve/ya üye kartı çıkarılacaktır.
  • Wineport mekanlarını belirlerken diğer temel öncelik nihai tüketicinin  yoğun olduğu mekanlar ve uygun  kiraları olan AVM’ler  tercih edilecektir.
  • Ağırlığı şarap olmakla  birlikte çekim merkezi olabilmek için 1-2 mekan “Ağır Alkollü İçkiler” butiği olacaktır. (Cognac, Armagnac, Calvados, Grappa, Malt whisky vb)
  • Mekanın büyüklüğüne göre market yazarkasaları konulacaktır. (Diğer bir sistem alternatifi ise, her misafire, yapacağı tüm alışveriş ve yeme içme harcamalarının işleneceği bir kart verilmesidir. Satın alınan ürün ve/ya hizmet tutarı kasalarda tahsil edilerek, misafirin işletmede bulunduğu süreyi rahat ve keyifli geçirmesi sağlanır. Kartsız giriş çıkışa izin verilmez. Teslimatlar kapıda yapılır)
  • Mağazanın içerisinde şarap tadımı ile uyumlu farklı ürün standları bulunacaktır.
  • Peynir
  • Şarküteri
  • Salata
  • Çikolata vb


Mekanizma:
Tüm masraflar katılımcı şarap ve stand sahiplerine “Avm ortak alan masraflarını hesaplama sistemi” çerçevesinde eşit olarak paylaştırılacaktır.
Business ofis kullanımları ayrıca ücretlendirilecektir.

Kiralanacak yerin büyüklüğüne ve katılımcı şarap üreticilerinin sayısına göre masraflar değişecektir.

Analiz:
Zincir mağazaların yıllar itibariyle şarap cirosu*:
2006  yılı     83,868,000 TL
2007  yılı     86,143,000 TL
2008  yılı     91.527.000 TL
2009  yılı     98. 241.000 TL
*Tutarlar Metro satış rakamlarını içermemektedir.

Şarap üreticilerinin tamamı zincir mağaza operasyonlarından zarar etmekte ve/ya kar etmemektedir.
Yukarıda belirtilen ciroların  % 78’i şarap üreticilerinin, kalan % 22 de tüketicilerin cebinden çıkmakta ve Zincir mağazaların kasalarına girmektedir.

2006 ve 2009 yılları arasında Zincir Mağazalar şaraptan 359.779.000 TL ciro yapmıştır. Şarap Üreticileri de bu cironun % 78’ini (280 milyon TL) giriş bedeli, mağaza açılışı, aksiyon, lojistik, dağıtım, ciro vs.. akla hayale gelmeyecek bir dizi zorlanmış iskontolar yoluyla zincir mağazalara ödemiştir. Kazanan zincir mağazalar,  kaybeden şarap üreticileri ve tüketiciler olmuştur.


 2006 – 2009 yılları arasında şarap üreticileri yukarıda belirtilen Wineshop adında ki perakende ve toplam satış mağazalarından;
100 adet Türkiye’nin muhtelif yerlerine açmış olsalardı mağaza başına 2.800.000 TL yatırım yapabilirlerdi.
250 adet Türkiye’nin muhtelif yerlerine açmış olsalardı mağaza başına 1.120.000 TL yatırım yapabilirlerdi.

Yukarıda bahsedilen Wineshop konseptli bir mağaza bu tutarlardan çok daha az bir sermayeye ihtiyaç hissetmektedir.
Sektör, bir araya gelebilmesi halinde çok ciddi sermaye büyüklüklerine ulaşabilecek ve kendisine yeni alternatifler yaratabilecek güçtedir.

Zincir mağazaları finanse edeceğimize Türkiye’nin her şehrinde kendi mağazalarımızı, kendi WİNESHOP’larımızı açabiliriz.

28 Mart 2012 Çarşamba

Türk tüketicisinin alışveriş davranışları belirlendi.

Ernst&Young tarafından tüketicilerin alışveriş davranışlarını etkileyen faktörleri öğrenmek ve kuruluşların bu doğrultuda neler yapabileceğini tespit etmek amacıyla gerçekleştirdiği ‘Tüketicilikten Ortak Yaratıcılığa’ araştırma sonuçları açıklandı.
ernst_youngTürkiye’nin de dahil olduğu, 34 ülkede yaptığı araştırma, tüketici eğilimlerinin yeni iş modelleri ortaya çıkardığı bir dönemde, şirketlerin hala bu değişime ayak uydurmakta zorlandığı ortaya koyuluyor.
Ernst & Young Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Direktörü Murat Hatipoğlu, rapor sonuçlarının Türkiye verilerini değerlendirirken, Türk tüketicilerin satın alma kararlarını etkileyen kanallar arasında en yüksek puanı kişisel temasa verdiklerini vurguluyor. Buna rağmen bilgi alma açısından online kanalları ve Sosyal Medya’yı Batı Avrupalılar’dan daha olumlu gördüklerini söyleyen Hatipoğlu, şirketlerin tüketici ile ortak yaratıcılığa odaklı stratejiler oluşturması gerektiğini ifade etti.
Ernst&Young, 34 gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede, 25.000 kişi ile yaptığı ‘Tüketicilikten Ortak Yaratıcılığa’ başlıklı araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Rapor, günümüzde tüketiciyi tanımlamak, anlamak ve memnun etmenin hiç olmadığı kadar zorlaştığından yola çıkarak, şirketlerin iş modellerini buna göre şekillendirmesi gerektiğinin altını çiziyor. Rapora göre, dijital teknoloji tüketicilerin nerede, nasıl ve ne zaman alışveriş yaptıklarının yanı sıra,  perakendecilerden ve imalatçılardan, kamu hizmeti sunan kurum ve kuruluşlara kadar  tüm hizmet ve ürün sağlayıcılarla etkileşimlerini ve onlardan beklentilerini değiştirdiğini ortaya koyuyor. Bu değişimin çok ani ve hızlı bir şekilde gerçekleşmesi nedeniyle işletmelerin birçoğu iş modellerini, değişen müşteri taleplerini karşılayacak ve teknolojinin artan potansiyelinden yararlanacak şekilde uyarlamak zorunda; rapor sonuçları şirketlerin bunda zorluk çektiğini gösteriyor.
Hızla değişen tüketici profili ve beklentilerini daha iyi anlamak adına yapılan anket katılımcılarına 10 farklı ürün ve hizmet grubundaki alışveriş alışkanlıklarına, tercihlerine ve algılarına ilişkin ayrıntılı sorular yöneltildi. Gıda ve içecek, tüketici elektroniği ve kamu hizmetleri dâhil olmak üzere 10 ürün ve hizmetin kapsandığı anket çalışmasının bulguları müşteriler ile hizmet ve ürün sağlayıcıların arasındaki ilişkilerin değişen yapısını bir kez daha gözler önüne seriyor ve gelecekteki eğilimler ile ilgili de ipucu veriyor. Rapor, Türkiye’de ve global ölçekte 5 önemli gelişmeye dikkat çekiyor:
1. Geleneksel pazar segmentasyonu geçerliliğini yitirdi. Yeni tüketici profili ‘Bukalemun’ özellikleri taşıyor ve karşılanması gereken çelişkili tercih ve beklentileri var.
2. Gelişmekte olan ülkelerde ‘marka’, satın alma kararında gittikçe daha belirleyici bir etken haline geliyor. Oysa gelişmiş ülkelerdeki marka sadakatinin daha zayıf olması şirketleri zorluyor.
3. Günümüzde kişiye özel iletişim ve hizmet bir öncelik haline geliyor. Dijital tüketicilere daha yakın olan dijital kanallar ve sosyal medya gibi mecralardan hitap edebilen şirketlerin önünde büyük fırsatlar bulunuyor. Dijital teknoloji, tüketicilerin nerede, nasıl ve ne zaman alışveriş yaptıklarının yanı sıra tüm tedarikçilerden beklentilerini ve etkileşimlerini de değiştiriyor. Ancak,  birçok şirket iş modelini değişen müşteri taleplerini karşılayacak ve teknolojinin potansiyelinden yararlanacak şekilde uyarlamakta geri kalıyor.
4. Günümüzde tüm ürün, fiyat ve stok bilgilerine sahip olan tüketiciler, rekabetçi olmayan perakende firmalarını rahatlıkla göz ardı edebilecek durumdalar.
5. Kontrol gücüne sahip bu yeni müşteri kitlesi, hizmet konusunda sesini daha çok duyurmak ve aktif bir rol üstlenerek ‘ortak yaratıcı’ olmayı istiyor.
Bu bulgular günümüzün perakende dünyasında çok az şeyin sabit kaldığını ve tüketici davranışı, marka sadakati, güvenilir medya, alışveriş alışkanlıkları, pazar segmentleri ve gerçek mağazaların rolü dahil olmak üzere pek çok faktörün sürekli değişim halinde olduğunu vurguluyor. Raporda, ‘Bu gelişmelerin iyi anlaşılması ve etkili pazarlama yöntemlerinin geliştirilmesi, işletmenin bu yeni tüketici profili karşısında yolunu çizmesine yardımcı olabilir’ deniyor.
Ernst & Young’ın Türk şirketlere 5 önerisi:
1. Tüketici ile diyalog kurulması: İşletmelerin temel prensiplere geri dönmeleri, güçlü ve kârlı müşteri ilişkileri kurmak için farklı bir diyalog geliştirerek müşterileri tanımaları gerekiyor. Öte yandan, vatandaşlar sosyal medya üzerinden hızlı ve rahat iletişim trafiğine alıştıkları için, kamu kurumları da bürokratik formaliteleri en aza indirgemeye odaklanarak yeni koşullara uyum sağlamalılar.
2. Kişisel hizmet sunulması: Tüketicilere ısmarlama ürün, özel hizmet, esnek teslimat, ödeme ve iletişim seçenekleri vb. alternatifler sunularak tüm değer zinciri boyunca kişisel hizmet almaları sağlanmalı.
3. Bütünsel ve kaliteli hizmet sunulması: Müşteri deneyimi büyük bir önem kazanmıştır ve ancak müşteriye bütünüyle pozitif bir deneyim yaşatılırsa, marka sadakati güçlenebilir.
4. Tüm kanallardan istikrarlı hizmet sunulması: Tüm kanallardan aksaksız hizmet sunulması şarttır ve elektronik ortamda gerekli altyapı kurulmalıdır. Ancak yüz yüze iletişimin önemi de göz ardı edilmemelidir, çünkü perakende alışverişte ilk tercih yine de gerçek mağazalar olacak.
5. Tüketici ile iş ortaklığı kurulması: Tüketicilere araştırma ve geliştirme imkânı sağlanarak birlikte çalışma yöntemlerinin geliştirilmesi gerekiyor. Bu şekilde hedef müşteri kitlesi ile özgün ve yakın bir ilişki kurmak mümkün olabilir.

3 Mart 2012 Cumartesi

İşinizi Dijital Pazarlayın, Sosyal Medyayı Atlamayın

Bu yazıya başlamadan hemen önce öğrendim ki Procter & Gamble (P&G), dijital pazarlamayı daha çok kullanarak pazarlama masraflarını 1 milyar dolar azaltmayı planlıyormuş.
Pazarlama çalışmalarında geleneksel araçlardan online medyaya kayarak  5 yıl içinde  1 milyar dolarlık tasarruf yapacak olan P&G, bunu pazarlama çalışmalarının azalacağı anlamına gelmediğini; daha etkin ve başarılı online pazarlama çalışmaları yapılacağı yönünde yorumlanması gerektiğini belirtmekte. Özetle P&G, dijital pazarlama ve sosyal medya ile pazarlama masraflarını azaltırken aynı zamanda pazarlama nın geleneksel araçlarını daha az kullanacağı mesajını da vermiş oluyor.
P&G neden dijital pazarlamaya ağırlık vermeyi seçmiş olabilir? 
P&G örneğinde olduğu gibi şirketlerin dijital pazarlama altında sosyal medya ve online reklamı kullanmaları için birçok haklı nedeni var. Online reklam yeni bir kavram değil; öte yandan sosyal medyayı şirketlerin pazarlama çatısı altında mutlaka değerlendirmesi gerekir. Kullandıklarında nasıl fark yaratacaklarını ve neden şirketlerin sosyal medyayı kullanmaları gerektiğine bakalım.
Sosyal medyanın avantajları nedir ve şirketler neden sosyal medyayı kullanmalı?
 1. İnternetin Avantajı: Dünya nüfusunun %30′undan fazlası internette. Türkiye’de ise 24 milyon internet kullanıcısı bulunmakta. Ayrıca internet ile daha detaylı demografik hedefleme yapmak mümkün. Sosyal medya ve  online reklamı pazarlama kampanyalarına entegre edilerek, daha başarılı etki elde edersiniz. Bu hem ucuz hem de kolay bir yöntemdir.
2.Marka Bilinirliği Oluşturabilirsiniz: Sosyal medyada marka bilinirliğinizi geliştirebilirsiniz. Bunun için tek yapmanız gereken doğru bir iletişim dili ve içerik yönetimi. Markanızı sosyal ağlarda konuşturarak takipçilerinize offline ortamda da sizi konuşacak içerikler iletebilirsiniz.
3. Feedback Yönetimi: Müşterileriniz, deneyimledikleri ürün ve hizmetleriniz hakkında olumlu ve olumsuz konuşma eğilimindedir. Artık bu konuşmalar (WOMM) online ortamda çok daha fazla yayılarak etkili olmakta. Bütün bu geri bildirimleri, şikayet ve önerileri sosyal medyada kontrol edebilir ve hızlıca kontrolünüzde tutabilirsiniz. Markanızı koruduğunuz gibi sosyal medyada müşterilerinizle kurduğunuz çift yönlü iletişimle gönüllerinde taht kurabilirsiniz bile!
4. Sadık Müşterileriniz Reklamınızı Yapar: Facebook’taki marka sayfanızda paylaştığınız her içeriğe gelen yorum ve beğeni ile müşterilerinizin arkadaşlarına da viral yoldan ulaşmış olursunuz ve böylece çok daha fazla kişiye markanızı duyurabilirsiniz.
Sosyal medyada her şirket mutlaka olmalıdır diye bir kanı kesinlikle oluşmamalı. Yeterince yönetemeyeceğiniz bir alanda hiç olmamak her zaman daha iyidir. Sosyal medya doğru kullanılırsa pazarlama faaliyetlerinize entegre  edilerek her zaman avantaj sağlayacaktır.
Not: Bu konuyla ilgili daha önce yazmış olduğum “Şirketler Sosyal Medyada Neden Yer Alır” başlıklı yazımı buradan okuyabilirsiniz.

2 Mart 2012 Cuma

Sosyal Medyada Kim Kimdir?

Her geçen gün büyüyen sosyal ağlar, işletmelerin hangi sosyal mecranın kendilerine daha uygun olduğuna karar vermesini ve hangisinin ne için kullanılması gerektiğini anlayabilmelerini gittikçe zorlaştırdı. Bunu biraz daha netleştirmek için gelin Imbue Marketing’in hazırladığı listeye bir göz atalım.
Youtube
En büyük video paylaşım sitesi olan Youtube, bünyesinde profesyonel olan ve olmayan birçok içerik bulundurmaktadır.
Farklılıkları
  • Video paylaşım odaklı olması
  • Birkaç adımda video paylaşımına olanak sağlaması
Kimler Kullanıyor?
%50’si erkek, %50’si kadın kullanıcısı olan Youtube, ayda 158 milyon kez tıklanıyor.
Kullanım için İpuçları
  • Ürününüzü anlatan videolar yayınlayın
  • Ürün ve servisinizi nasıl hazırladığınızı gösterin
  • Şirketinizin önemli figürleriyle röportajlar yapın
  • Promosyonlu kampanyalarınızı sunun
Facebook
800 milyon aktif kullanıcısı olan Facebook; durum güncellemesi yapmamıza, fotoğraf, link ve video paylaşmamıza olanak sağlayan dünyanın en büyük sosyal medya kanalıdır.
Farklılıkları
  • İnsanlarla iletişimin ancak izin altyapısı ile sağlanabiliyor olması
  • Gerçek hayattan tanınan kişilerin kolayca bulunabilmesi
  • Like butonu sayesinde ilgilenilen şeylerin kolayca paylaşılabilmesi
Kimler Kullanıyor?
%45’i erkek, %55’si kadın olmak üzere toplam 800 milyon kullanıcı.
Kullanım için İpuçları
  • Sektörünüzle ilgili önemli haberleri paylaşın
  • Müşterilerinizi tanımak adına onlara sorular sorun
  • Diğer mecralarda sizinle ilgili çıkan içerikleri paylaşın
  • Promosyonlu kampanyalarınızı sunun
Twitter
Facebook’taki status’lerin özet versiyonlarının yayınlandığı bir mecra olarak tanımlanabilir.
Farklılıkları
  • Kullanımının kolay olması
  • Ünlü kişiler ve büyük markalar da dahil istenilen herkesin takip edilebilmesi
  • 140 karakter limiti sayesinde istenilen bilgiye daha çabuk ulaşılması
Kimler Kullanıyor?
%45’i erkek, %55’si kadın kullanıcısı olan Twitter’da, günde 140 milyon tweet atılıyor.
Kullanım için İpuçları
  • Sektörünüzle ilgili önemli haberleri paylaşın
  • Sektörünüzün önde gelenleriyle iletişime geçin
  • Takipçilerinizi etkinlikleriniz ve promosyonlarınız hakkında bilgilendirin
  • Etkinliklerin devam ettiği sıralarda tweet atın
Instagram
Takipçileriniz ile fotoğraf paylaşmanıza olanak veren bir mobil uygulaması.
Farklılıkları
  • Fotoğrafları düzenlemenin çok kolay olması
  • Sıkıcı bir yükleme sürecinin olmaması
  • Diğer sosyal ağlarla da paylaşım yapılabilmesi
Kimler Kullanıyor?
15 milyon kullanıcısı olan Instagram’da, toplam 150 milyon fotoğraf paylaşımı yapıldı.
Kullanım için İpuçları
  • Ürününüzün fotoğraflarını paylaşın
  • Tamamlanan hizmetlerinizin fotoğraflarını paylaşın
  • Ürün ve servisinizi nasıl hazırladığınızı gösterin
Sound Cloud
Müzik ve ses paylaşımına olanak veren bir sosyal mecra.
Farklılıkları
  • Müzik paylaşımına odaklı olması ve bunların kolayca paylaşılabilmesi
  • Kullanıcıların görüşlerini belirtebiliyor olması
  • Diğer sosyal ağlarla ve uygulamalarla sıkı bir entegrasyonun olması
Kimler Kullanıyor?
%57’si erkek, %43’ü kadın olan kullanıcıların %37’sinin 18-24 yaş aralığında.
Kullanım için İpuçları
  • Hayranların dinlemek istediği, zengin içerikli podcast (cepyayın)’ler yapın
  • Şarkı yükleyin ve hayranlarınızla paylaşın
Foursquare
Mobil cihazlardan check-in yapılmasına olanak sağlar.
Farklılıkları
  • Puan sistemi sayesinde kullanıcılar arasında check-in rekabetine olanak sağlaması
  • İşletmelerin, check-in yapan müşterilerine ödül verebildiği kurgular yapabilmesi
Kimler Kullanıyor?
%60’ı erkek, %40’ı kadın olan 15 milyon kullanıcı.
Kullanım için İpuçları
  • İşletmenize Foursuare’de yer verin
  • İşletmenizde check-in yapan müşterilerinizi ödüllendirin
LinkedIn
Profesyonel ağların oluşturulmasına olanak sağlar.
Farklılıkları
  • Özgeçmişinizin online olarak görünmesini sağlaması
  • Normalde hiçbir zaman tanışamayacağınız kişilerle tanışmanızı sağlaması
  • Yetişkinlerin Facebook’u olarak bilinmesi
Kimler Kullanıyor?
%41’i erkek, %59’u kadın olan 100 milyon kullanıcı.
Kullanım için İpuçları
  • Çalıştığınız şirketin söz sahibi kişileriyle kontak kurun
  • İş çevrenizle kendi içeriklerinizi paylaşın
Yazan: Akın Özcan

Üzüm bağlarının verimliliğini artıran akıllı robot

“Bu küçük robot 45 derece eğimli arazilere bile tırmanıp üzüm bağlarının haritasını dahi çıkarabiliyor. Bu aygıtı icat edenler bu durum...