19 Mayıs 2014 Pazartesi

Bir boykot hareketi mi başlıyor?


Ünlü Fransız gazetesi Le Monde’un okuyucuları arasında yürüttüğü bir anket çarpıcı sonuçlar sergilemiş:  tüketiciler büyük market zincirlerine ve besin-tarım endüstrisine karşı çıkan bir tavır içine girmekteler.  Bu tür yerlerden alışveriş yapmamayı ve bu tür markaları satın almamayı yeğliyorlar.  Hatta karşı çıkmanın ötesinde boykot ediyorlar.  Bunun temelinde sağlıkla ve çevreyle ilgili endişeler, gözlemler ve yargılar var.
SÜPERMARKET
Ciddi ekonomik boyutları olabilecek böylesi bir hareketin çok yaygın olduğunu ileri sürmek elbette zor.  Ne de olsa bu sonuç, yalnızca ankete yanıt vermiş (verme zahmetine katlanmış) olan ve kararlı görüş sahibi bir kesimin yaklaşımını yansıtıyor.  Burada kalır mı?  Bu kesim büyür mü?  Bu sorular bir bilmece gibi karşımızda.  Gelin, boykotçuların dediklerine şöyle, özetle bir göz atalım, görüşlerini anlamaya çalışalım:
  • Beslenme de tekelleşmeden ve küreselleşmeden payını aldı.
  • Artık, bazı markalar her ülkede karşımıza çıkıyor. Hop diye ağzımıza attığımız cipsten, yuttuğumuz peynire kadar yediğimiz çok şey.
  • Markaların tek endişesi kâr maksimizasyonu. Sonuç, farklı zevk ve lezzetlere yer vermeyen tek standart.
  • Üretimi güden ne? Olabildiğince çok satmak. Yani ürün çok uzaklara da dağıtılabilsin… Bu yüzden uzun süre dayanabilsin… Ve damak alışkanlığı ve bağımlılık yaratsın.
  • Yani bozulma olasılığına karşı boşalt koruyucu maddeleri, ilaçları, kimyasalları… Beyinde iz bıraksın da bağımlılığa kapı açsın diye daya şekeri, tuzu ve benzerlerini. Uyuşturucuya alıştırır gibi.
  • Fabrikalara gidecek tarımsal ürün de tarladayken, ağaçtayken zehirli kimyasal madde banyosundan geçiriliyor.
  • Bütün bunlar tarıma da endüstriyel bir yapı kazandırdı. Aşırı çevre sorunları yaratarak.
  • Ben emeklilikten önce üç önemli besin fabrikasının müdürlüğünü yaptım. Tek derdimiz kârı en üst düzeye çıkarmaktı. Ürettiğimizin kalitesi, güvenirliği, sağlıklı olması kimseyi ilgilendirmiyordu.
  • Devletin belli denetimleri yapacak, halka güvence sağlayacak örgütleri var, sözde. Kurallar, kıstaslar, standartlar bile var. Ama örgütler bu çabaya yetişemiyorlar. Hatta fazla da umursamıyorlar.
  • Satın aldığınız yiyecek maddelerinin etiketlerine bakın. Uyarı var mı bunlarda? Kontrol sertifikası var mı? Yazılar o kadar küçük ki, okuyamıyorsunuz. Okusanız da anlamıyorsunuz, bilgi sahibi olamıyorsunuz. İyiyi kötüden ayıramıyorsunuz.
  • Market zincirleri de bu döngünün ayrılmaz parçası. Sattıkları sebze ve meyveleri gereğinde dünyanın öbür ucundan getirtiyorlar. İlaçlayarak, kimyasallara bulayarak.
  • Bu dev mekanizmanın tüketicinin sağlığıydı, bilgilenmesiydi gibi dertleri kesinlikle yok. Politik yapı da bunların üzerine gitmiyor, gidemiyor. Çünkü ortada çok güçlü ve etkili bir lobi var.
  • Hatta denebilir ki, bu düzen ilaç endüstrisiyle elbirliği, işbirliği yapıyor. Biri sağlığın canına okuyor, öteki ‘tamir edelim’ diye devreye giriyor.
  • Standarda, tek düze işlemeye odaklanmış üretim geleneksel, yerel, ulusal damak tadı kültürünü de bozdu.
  • Ürettiklerini sağlık için tehlikeli plastik ambalajlara sarıyorlar ve ortalığa salıyorlar.
  • Çevreye zarar vermekle kalmıyorlar, şişmanlık, diyabet, kanser, kalp krizi gibi sorunlara da kapı açıyorlar.
  • Büyük marketlerden alışveriş yaparsam Şubat ayında domates yiyebilirmişim. Tamam da, görünüşleri diri ve iriliğine iri bu domatesleri niye yiyeyim? Tatları, tuzları yok ki! Oturur, mevsimini bekler ve tadına doyulmaz domatesimi zevkle yerim.
  • Eskiden gözü kapalı bir müşteriydim. Markette bir şeyi alır, sepete atardım. Zamanla uyandım. Şimdi etiketleri dikkatle inceliyorum. Şeker miktarına, katkı maddelerine, kullanılmış yağlara bakıyorum.
  • Benim yediklerim, içtiklerim oturduğum yerin en fazla 40 kilometrelik çevresinden geliyor. Yiyeceklerimi doğrudan doğruya üreticiden alıyorum. Taze, taze.
  • Alışverişini ülkenin ya da dünyanın öbür ucundan gelmeyen yerel üretime, taze sebze ve meyveye yönlendirmek gerekiyor. Hatta kendine küçük bir bahçe oluşturup “kendin ek – kendin ye” yöntemine.
  • Ahlak dışı olan bu düzene direnmek gerekiyor.
  • Yakınmakla, tepki göstermekle yetinme zamanı geçti artık. Biz tüketicilerin büyük bir gücü var aslında. Bizler iyiyi kötüyü seçerek, bilinçli davrandıkça bu düzenin çürük yapısı çökecektir, sağlam ve sağlıklı yönü ortaya çıkacaktır.
Bu hareket büyür mü acaba?  Ne kadar büyür? 
Atila Alpöge /  Yararlanılan kaynak:  Audrey Garric, Le Monde, 25.4.2014

Üzüm bağlarının verimliliğini artıran akıllı robot

“Bu küçük robot 45 derece eğimli arazilere bile tırmanıp üzüm bağlarının haritasını dahi çıkarabiliyor. Bu aygıtı icat edenler bu durum...